Torinolu Gömlek

AnalizPolitika

Written by:

Sümerbank tipi mağazalara oranla ürün çeşidinin çok daha fazla ve tabii kaliteli olduğu Adana Astron Magazası’nda lise mezuniyetim için annemle birlikte kendime şöyle afili bir pantolonla gömlek bakarken “Hangi renkte olsun gömleğimiz?” sorusu ile karşılaşınca ve tezgahtar tarafından direkt şahsıma yönelik olarak sorulan bu soru sebebiyle de inanılmaz derecede heyecanlanınca, satış reyonundaki giysilerin ya da ayakkabıların hem ziyadesiyle kötü hem de nedense sayılarının fevkalade sınırlı olduğu Sümerbank’ın insanı alış verişten soğutan sakil mağazalarında yankılanan; “Ne verelim küçük beyimize?” soruları ile özdeşleşen o “ergen” 80’lerden, “delikanlı” 90’lara geçiş sürecimin nihayet tamamlandığını hissetmiş ve doğal olarak fevkalade sevinmiştim.

Hatta öyle ki, hissettiğim bu eşsiz heyecan ve sevinç sebebiyle karşımda duran tezgahtar ağabeyimize verdiğim Torino’nun renklerinde olsun cevabımla hem annemi hem de Torino’nun renkleri konusunda belli ki hiçbir fikri olmadığı için o esnada bana manasız gözlerle bakan mağaza görevlisi ağabeyimizi nasıl da şaşırttığımı; kısa süreliğine de olsa onu nasıl “uzaylı görmüş Anadolu insanı!” hissiyatına soktuğumu fark edememiştim bile!

Elbette annem büyük müptelası olduğum şanlı Galatarasay’la birlikte o yıllarda takımın süper starı, her şeyi olan Hakan Şükür’ü de benzer hislerle delicesine sevdiğimi çok iyi biliyordu bilmesine de, hani işi Şükür’ün o yılın ortasında, ki dönemin Galatarasay yöneticisi Adnan Polat’ın da fena halde zorlamasıyla, transfer olduğu yeni takımı Torino’yu üstelik mezuniyet gecemde “bordo beyaz” renklerle temsil edecek kadar “fanatikliğimi” ileri seviyelere götürmüş olabileceğimi asla tahmin etmemişti.

Tıpkı, Avrupa’da serbest dolaşımın henüz söz konusu olmadığı ve dolayısıyla Avrupa takımlarının bile sahada en fazla 3 yabancı oyuncu oynatabildikleri o yılların zor koşullarında büyük çaplı bir mucizeye imza atarak uzun yıllar sonra bizim ligimizden o yılların en gözde, en ulaşılmaz liglerinin başında gelen İtalya Seri A’ya, üstelik o ligin önemli bir mazisi olan takımına transfer olarak yine bu toprakların gurur kaynağı olmayı başaran kral Hakan Şükür’le birlikte oğlunun da artık Torino kentinde yaşamaya başlayacağını, yine aynı şekilde oğlunun, tıpkı Hakan gibi şehre ve o sezon hedefleri son derece sınırlı olan Torino takımına uyum problemleri çekeceğini, Türkiye’de çıkan bazı abuk sabuk haberler sebebiyle kralla birlikte kahrolacağını, Şükür’le birlikte o sezon takımın gol yükünü yüklenmesi beklenen döneminin en iyi golcülerinden birisi olan İtalyan Ruggiero Rizitelli’nin saha içindeki “egoist” tavırlarından dolayı Hakan’la birlikte rahatsız olacağını ve en sonunda da memleket hasretine dayanamayarak yurda erken dönüş yapacağını, ancak buna rağmen çok değil, yaklaşık 5 yıl sonra kralın yine aynı lige, bu sefer ligin üç büyüklerinden birisine transfer olmayı başarmasıyla birlikte İtalya’nın kuzeyinde, ünlü Milano kentinde yaşamaya başlayacağını hiçbir şekilde tahmin edemeyeceği gibi!

İnsan hangi sebeple olursa olsun gurbete gittiği vakit yanında sadece eşyalarını ya da sevdiklerini değil; ait olduğu şehrini de beraberinde götürürmüş. Şöyle geriye dönüp bakıyorum da, Hakan Şükür gibi bir döneme damganızı vurmuş ünlü bir sportif figürseniz eğer, imza attığınız başarılarınızla koca bir nesli derinden etkilemiş, onların kahramanı olmayı başarmışsanız eğer, nereye giderseniz gidin yanınızda sadece şehrinizi değil; hayranlarınızı, onların sevinçlerini, üzüntülerini, heyecanlarını, umutlarını ve tabii gençliklerini de beraberinizde götürüyorsunuz ve o esnada siz bu gerçeği bilmeseniz de, fark etmemiş olsanız da onlarla birlikte yaşıyorsunuz, onlarla birlikte kazanıyor ya da kaybediyorsunuz, onlarla birlikte gülüyor ya da ağlıyorsunuz ve onlarla birlikte yaşlanarak zamanı geldiğinde tüm klasınızla sahneden çekiliyorsunuz.

Ancak işin en heyecan verici tarafı nedir biliyor musunuz? Kahramanlığınızın üzerinden yıllar geçmiş olması yetmezmiş gibi üzerine bir de yıllardır sistematik olarak sürdürülen “hainleştirilme” operasyonunun önemli bir parçası, bir kurbanı haline getirilmiş olmanıza rağmen sizinle zamanında aynı bedende “iki insan”, “iki Galatasaraylı” olarak yaşayan ve annesinin haberi olmadan(!) sizinle birlikte şehirden şehre, ülkeden ülkeye gezen, takımdan takıma transfer olan o kıdemli ve inatçı hayranlarınız tarafından hala unutulmuyor oluşunuzdur. Adaletin, hakkın ve hakkaniyetin süresiz bir biçimde askıya alındığı bu kurtluk zamanlarda bile başlarına ne geleceğine bakmaksızın sizin neden ve nasıl “unutulmadığınızı” ve ne olursa olsun asla unutulmayacağınızı kalemle kağıda döküyor ve bu satırları da size bir şekilde okutmayı başarıyor oluşlarıdır.

Uğur Güney Subaşı. Mayıs 2023, Adana

(Torinolu bir delikanlı)

One Reply to “Torinolu Gömlek”

  1. Hasan dedi ki:

    Kaleminize saglik ????

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir