AKP İKTİDARININ KORONA GÜNLÜĞÜ

AnalizPolitika

Written by:

Türkiye’de ilk korona virüs vakası 10 Mart’ta tespit edildi. İlk vakanın tespiti üzerinden 36 gün geçti. Peki, hastalık için uzun bir ülke için kısa olan bu süreçte bizim ülkemizde neler yaşandı?

 

10 Ocak tarihinde ülkemizde salgının olabileceğini düşünerek (en azından bunu düşündüler) bir bilim kurulu kuruldu. Bunu kuracak kadar öngörü yetti ancak 21 bin kişiyi umreye gönderip 15700’ünü karantinaya almayacak kadar da öngörüsüzlerdi. Kurullara Tabip Odası ve Eczacılar Odası’nı almadılar bile.

16 Mart tarihinde Aytaç Yalman vefat etti. Törensiz, sessiz sedasız defnedildi. Aytaç, Covid-19’dan öldü dendi. Raporlara ölüm nedeni KOAH olarak yazılmıştı. Sağlık bakanı kabul etmek zorunda kaldı. Saygı Öztürk olmasa gizli kalacaktı.

CHP’nin Korona Virüs nedeniyle temizlik ve hijyen ürünlerinde KDV oranı %1’e indirilsin diye verdiği kanun teklifi AKP ve MHP oyları ile reddedildi.

18 Mart tarihinde Erdoğan yeni ekonomik paket açıkladı, uçuşlarda KDV oranını %1’e düşürdü, kredi vereceğiz dedi, hatta ve hatta konut kredilerinde peşinatları %10’a indireceğiz dedi. O bile fayda etmedi yayılmaya, ölen ölsündü kalanlara nasıl olsa kredi verirdi devlet.

19 Mart Gratis çalışanları önlem yok, izin yok, testerlar imha edilmedi dedi.

20 Mart tarihinde çok sevilen sağlık bakanı Fahrettin Koca çıktı ekranlara. ‘’Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin!’’ dedi. Halkın içine bir su da o serpti. Herkes OHAL’ini ilan etti rahatladı(!)

21 Mart tarihinde 65 yaş üstü vatandaşların sokağa çıkması yasaklandı. Dünyada eşine az rastlanır bir yasaktı bu. Eve 65 yaş altının giriş çıkışı serbestti ama 65 yaş üstü vatandaşın sokağa çıkması yasaklandı. Böylesine cahilce bir tutum zaten bu iktidara yakışırdı.

23 Mart tarihine geldiğimizde ise MEB’in aldığı karar ile çocuklar eğitimine uzaktan devam edecekti. EBA TV yayına başladı imkânı olan çocuklar karşısına geçti ekranın. Öyle tabi canım hangi ülkede yaşıyoruz ki, herkesin evinde internet olan bir ülkedeyiz. Sonrası daha da ironik; ekranlarda çocuklara Adnan Menderes’in idam edildiği sahneler yayınlandı, ülkenin pırıl pırıl çocuklarına bu sahneler izlettirildi. Bununla gurur duyanlar da oldu. Bu suçu işleyen, izlettiren kimse bulunmadı, sorumluluk her zamanki gibi alınmadı.

Fatih Terim maçları durdurun dedi, “Bizim sağlığımız önemli değil mi?” dedikten kısa bir süre sonra Covid-19 testi pozitif çıktı. Fenerbahçe’de de pozitif testler çıkınca maçlara ara verildi.

25 Mart tarihinde Fahrettin Efendi tekrar basının karşısına geçti ‘’ Virüse karşı elimizde büyük bir koz var: Yakalanmamak.’’ dedi. Bu büyük felsefi konuşmayı Sokrates’ten başkasından beklemezdik. Ülkece gururlandık, onur duyduk. Umarım sorumsuzluğunuza karşı da elinizde sorumsuz olmamak gibi büyük bir koz olduğunun farkındasınızdır diyerek bu felsefi tartışmaya ben de girmek istiyorum.

27 Mart tarihinde ise Ethem Sancak’ın yeğeni Murat Sancak’ın ofisinde Koronavirüs testi yaptığına dair görüntüler ortaya çıktı. Yandaşlığın nelere kadir olduğunu bir kez daha görmüş olduk.

28 Mart tarihinde ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan’ın görevden alınması gündem oldu. Atayan el alıyordu da sonuçta. Kaşla göz arasında Kanal İstanbul projesini maskelerle apar topar yapan bakan olarak tarihe geçti. Sorumlu olarak görüldü sözde görevini yerine getirdi ve gözlerden kayboldu gitti.

29 Mart tarihinde CHP’li Veli Ağbaba bir basın açıklaması yaptı. ‘’Dün 16 kişi öldü diye açıklandı, sadece İstanbul’da 20 Koronavirüs ölümü olduğunu gösteren belge var.’’ dedi ve belgeyi çıkardı. Sonra ne olduğu malum, siteye erişimi engellendi. Tün bunlar olurken yine sağlık bakanımız çok sevimliydi canım.

Aynı gün ülkemizde şaşırmadığımız bir ifade özgürlüğü konusu gündemdeydi. ‘’Evde nasıl kalayım?’’ diyerek çalışmak zorunda olduğunu ifade eden tır şoförü vatandaşımız gözaltına alındı. Sonra tekrar bırakıldı, çünkü biz birlikte Türkiye’yiz.

30 Mart tarihine geldiğimizde ilerleyen yıllarda ülkemizde Milli Birlik ve Iban Bayramı olarak anılacak bir güne uyandığımızı nereden bilebilirdik ki? Erdoğan ekranlardan Iban numarası verdi, halkı yardıma çağırdı. Yıllardır toplanan deprem paraları, bedelli askerlik paraları, imar affı paraları, merkez bankasının kara gün paraları gitti, geriye zar zor geçinen halkın cebindeki üç kuruş paraya kaldıkları günler geldi. Borçları silinen efendiler ise hemen aklımıza geldi o günlerde. En iç acıtan durum ise insanların devlete yapacakları yardım organizasyonuna bile güvenemeyecek hale gelmesiydi. Mevcut siyasi iktidarın devlet misyonunu üstlenmesi ile devlete olan güven halk nezdinde uzunca bir süredir sıfıra indi.

Bir kişiye değinmeden edemeyeceğim ama yorumu sizlere bırakacağım, zira biliyorum ülkece yorulduk artık. Bahçeli aynı gün ‘’Trafik kazalarında günde 20 kişi can veriyor. O zaman Covid-19 salgınındaki karamsarlık neyin nesidir?’’ dedi.

3 Nisan günü özgürce türküler söyleyebilmek için 288 gündür ölüm orucunda olan Grup Yorum üyesi Helin Bölek’i kaybettik.

4 Nisan tarihinde Ticaret Bakanı Pekcan yüreklere su serpecek cinsten bir açıklama yaptı ve ‘’Maskeler kolay ulaşabilecek noktalarda satılacak.’’ dedi. Sosyal devlet anlayışı bugüne kadar böyle bir açıklama duymamıştı. Norveç, İsveç ve bütün sosyal demokratlar şaşırdı kaldı. Vay be maskeler satılacak demek ki harikaydı neden diğerlerinin aklına gelmemişti.

20 yaş altındaki vatandaşlara da sokağa çıkma yasağı geldi. Annesi babası çalışıp eve gelen ailenin çocuğu sokağa çıkamaz oldu. 65 yaş üstüne yasağı koyan deha devlet aklı tekrar ortaya çıkmıştı. O deha devlet aklı şartları da değiştirdi, ‘’Çalışan çocuklar çıksın sokağa, onlar muaf.’’ dedi. Korona virüslüğünden utandı, bunlar insanlığından utanmadı o gün.

İnsanlara sokağa çıkmama çağrısı yapıyorlardı, tripleks evlerinde #HayatEveSığar diyerek goygoyculuğa tutuşanlar 2 milyon kişiye 1000’er TL yardım edeceğini açıklayınca yığınlar el mahkum PTT önlerinde sıra olmaya başladı, korona heyecandan çıldıracak hale geldi. Zira en güvende olduğu ülke Türkiye idi.

6 Nisan tarihinde PTT halka ücretsiz maske dağıtacak dendi. Hesapsızlık yetenekleri bir kez daha ortaya çıktı. 5000 şubenin tamamında her gün 500 kişiye maske dağıtılsa bile 83 milyona maske dağıtmak 33 gün sürecekti ve sürüyor da, maske gören olmadı hala.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘’polislere zorunlu bağış’’ yazısını doğruladı. Emniyet müdürleri 500 TL, memurlar ise 100 TL verecekti. TDK sözlüğünde gasp etmek kelimesinin anlamı ile bu duruma yorumsuz bir açıklama getireceğim.

Gasp etmek: Anlamı bir malı, özellikle değerli bir eşyayı, ona sahip olan kişiden, onun rızası dışında, haberi olmadan, şiddet veya hile yoluyla almak, alıkoymak.          Kaynak: TDK

7 Nisan tarihinde ise balkonlarda sağlık çalışanlarını delice alkışlayanlar sağlıkta şiddet yasasına ret oyu kullandılar.

8 Nisan tarihinde bir açıklama geldi ‘’İşten çıkarmalar yasaklandı.’’ dendi ama sonra bunun da sermaye çevreleri korumak amacıyla olan bir açıklama olduğunu anlamamız uzun sürmedi. Ücretsiz izin yasallaştı. Ücretiz izne çıkarılanlara günlük 39 TL 24 kuruş verecekleri duyuruldu, işten atılsa 2354 lira alacak vatandaş böylece 1170 TL alacak oldu. Tüm dertlerinden kurtuldu.

9 Nisan tarihinde ‘’Çocuklarımız aç nasıl evde kalalım!’’ diyen vatandaşa Aile ve Sosyal Politikalar İstanbul İl Müdür Yardımcısı Toğay ‘’Geber’’ dedi. İktidar neydi ki müdür yardımcısı ne olsundu.

10 Nisan tarihi geldiğinde ise 2 gün süre ile sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Haftalardır evinde kalan her geçen gün kaygı düzeyi daha da yükselen halk sokağa çıkma yasağını duyunca kendini en yakın markete, fırına attı. Aslında yasak değil ama ilan ediliş tarzı ve saati insanlarda kaygı yarattı. Basiretsiz iktidar yine becerememiş ve binlerce insanları sokağa dökmüştü. Bazı lümpen çevreler ise halkı suçladı. Arkasındaki sebebe bakan yoktu tabi ne de olsa halkı suçlamak kolaydı.

12 Nisan akşamı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Twitter ve Instagram hesabından not defterine yazılmış bir görsel paylaşarak istifa ettiğini duyurdu. Aradan kısa bir süre geçti, Erdoğan kabul etmedi istifayı geri verdi. Maraş dondurmasının görsel şovu gibi istifa bir gitti bir geldi.  2 gün önce yasağı açıkladığı sırada “Cumhurbaşkanımızın talimatları” ile derken, istifa ilanında “Sorumluluk tamamen şahsıma ait.” demesi ise dikkatlerden kaçmadı. Saraydaki pazarlık kısa süre içinde çözüme kavuşmuştu anlaşılan.

14 Nisan tarihinde ise BTP Genel Başkanı Haydar Baş Koronavirüs nedeniyle vefat etti. Korona makam mevki tanımıyordu.

Tüm bu geçen süreç içinde fahiş fiyatlara ürün satan vatandaşımız da olmadı değil tabi.

Yazım biraz uzun oldu, daha yazılacak o kadar çok şey var ki. Buraya kadar sabırla okuyan sevgili okur; teşekkür ederim. Biz aramızdaki sosyal mesafemizi korurken devletin de bize sosyal mesafe koyarak uzak kalması akıllara zarar bir durum. Sözlerimi sevdiğim bir dostumun sözüyle bitirmek istiyorum.

‘’AKP bir halk sağlığı sorunudur!’’

 

Gökhan KARCI

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir