Tahammül edilemeyen bir dil

AnalizPolitika

Written by:

Aralarında DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in de bulunduğu 9 kadın tutuklu hakkında Kürtçe şarkı söyledikleri gerekçesiyle Elazığ Cezaevi’nde düzenlenen 15.08.2021 tarihli disiplin soruşturması tutanağında, “anlaşılmayan bir dilde sözlü halay çektikleri” yazılmış.

Acaba diyorum, aralarında DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in de bulunduğu bu 9 kadın tutuklu, ya da adını koyalım artık siyasi rehine, “anlaşılamayan” bir dil olduğu iddia edilen Kürtçe değil de, misal yine anlaşılamayacak bir dil olan Almanca ya da İtalyanca eşliğinde çalıp eğlenselerdi eğer, sizce yine de bu tuhaf soruşturma açılır mıydı cezaevi yönetimi tarafından? Efendim? Haklısınız, bence de…

Zira bu siyasi soruşturmanın açılma sebebi bu ülkede ziyadesiyle çile çekmiş her kıdemli Türkiye Cumhuriyeti mağdurunun gayet iyi bileceği üzere aslında eğlenilen o dilin “anlaşılamaması” değil; Kürde ve Kürtçeye devlet ve toplum katında hiçbir şeklide “tahammül” edilememesidir. Üstelik bu yeni bir tahammülsüzlük de değildir hani, başlaması ırk temeli üzerine çıkılan erken Kemalist cumhuriyetin ilk yıllarına kadar gitmektedir.

Peki o vakit, bu konuya dair rahatsız edici sorularımızı çeşitlendirmeye devam edelim; Türkler, “anlaşılamama” palavrası ve nefreti altında Kürtlere ve Kürtçeye neden bu kadar ısrarla tahammül edemiyorlar? Türkler neden Kürtleri kendileri gibi yaşamaya, konuşturmaya, düşünmeye..Yani kısacası tepeden tırnağa kendilerine benzetmeye çalışıyorlar? Yoksa bu kadim topraklarda yeter sayıda Türk yaşamıyor mu? Türkçe konuşulmuyor mu? Türk örf ve adetleri, gelenekleri yaşatılmıyor mu ki Kürtlerin dönüşerek, başkalaşarak ve hatta zorla asimile edilerek Türk olmaları ve Türkçe konuşmaları isteniyor onlardan?

Ayrıca, madem Türkçe Türk olmayanların dahi “konuşması”, “yaşaması” bu kadar elzem ve hatta hayati derecede önemli bir dil, o zaman aynı Türkler aynı “dil” ısrarını neden Kürtlerin dışındaki başka milletlere karşı da dayatmıyorlar? Dayatmadıkları gibi onların “anlaşılamayan” lisanlarını konuşmak için bir dünya para dökerek onlar gibi yaşamaya, onlar gibi görünmeye bu kadar çaresizce özeniyorlar? Size de bir hayli tuhaf gelmiyor mu bu nevrotik dayatmalar?

Yoksa Türkler Türkçenin kolayca terk edilecek sıradan bir lisan olduğunu keşfettikleri için mi, Kürtleri bu kadar ısrarla Türkleştirmeye çalışarak onlara dillerini emanet etme telaşına düşüyorlar? Ufaktan ufaktan gemiyi terk etme hareketliliği var da, bu “yerli ve milli” kaçıştan bizim gibi bazı sakıncalı Türklerin haberi mi yok? Yoksa bundan sonra güzide Türkçemizi bizim gibi fahri Kürtlüğü seçenlerle Türkleştirilmiş bazı Kürtler mi konuşacak artık? Tedaviye muhtaç bir ruh hali gerçekten!

Kürtlerin Kürt oldukları için Kürtçe konuşup yazmaları ve hatta nerede olurlarsa olsunlar kendi dillerinde şarkı söyleyip eğlenmeleri, tıpkı Almanların Almanca, tıpkı İngilizlerin, Amerikalıların İngilizce, ya da İtalyanların İtalyanca yazıp konuşmaları kadar analarının, atalarının ak sütü gibi kendilerine, çocuklarına helaldir ve başta içerisine doğdukları siyasi rejim olmak üzere hiçbir egemen güce de bu doğal, bu insani haklarından dolayı hesap vermezler.

Vermemeleri de gerekir zaten. Zira Lübnanlı büyük yazar Amin Maalouf’un da yazdığı gibi “insanların dillerine yapılan saldırı, onların onurlarına karşı yapılan bir saldırıdır.” Ve bu ırkçı saldırılar karşısında sadece Kürtlerin değil, dillerine kelepçe vurulmaya çalışılan tüm mazlum halkların direnmesi hakkın, adaletin ve vicdanın gereğidir, ete kemiğe bürünmüş halleridir.

Bu sebeple çekin artık o pis badem bıyıklarınızı bu çilekeş insanların dillerinin, kültürlerinin üzerinden. Tahammül sınırlarınızı bi zahmet işsizlik, fakirlik ve giderek bu toprakların amentüsü haline dönüşen hukuksuzluk karşısında test edin edebiliyorsanız! Biliyorum, hiçbiriniz küçük bir Kürt çocuğunun yaktığı Kürtçe ağıdı umursamıyorsunuz.

Umursamadığınız için de o ağıdın, o ağıtların hangi duygulara, hangi haklı isyanlara tekabül ettiğini asla anlayamıyorsunuz. Oysa anlamak için Kürtçe bilmeye dahi gerek yok biliyor musunuz? Başkalarının acılarını, başkalarının gözyaşlarını gönülden hissederek bilmediğiniz birçok dilin tarafınızca anlaşılmasını kolayca sağlayabilirsiniz.

Tabii bunun için dili, dini, ırkı ne olursa olsun bir insanı “insan” olarak severek onu gerçekten umursamanız gereklidir. Bu insani refleksleri gösteremediğiniz sürece aslında bu kadim toprakların belki de en “ANLAŞILIR DİLİNİ” anlaşılmayan olarak yaftalamaya ve tutuklamaya devam edeceksiniz, devam ettikçe de ama bilerek ama bilmeyerek tüm resmi kompleksleriyle başkalarının dillerine ve kültürlerine bıkmadan usanmadan gönüllü yazılanlardan birisi olmaktan asla kurtulamayacaksınız.

Uğur Güney Subaşı. Ağustos bitiyor. 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir