KANAAT LİDERLERİ VE HELVACI

AnalizPolitika

Written by:

1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti kültürel devrimini tamamlayamadığı için maalesef 21. Yüzyılda da eskinin feodal ilişkilerinden kalan yöntemlerle toplumsal ilişkilerini düzenlemeye devam ediyor. Bu durumun somut örneklerini toplumsal yaşamımızın her alanında ve her kesiminde görebiliyoruz. Örneğin siyasal iktidarlar ve partiler topluma vermesi gereken net mesajları vermekten çekindiği için Kanaat Lideri veya önderlerinin kapısını çalmaktan çekinmemektedir. Bu kanaat önderleri kimi zaman tarikat şeyhleri, toprak ağaları, sendika ağaları, “sanatçılar”, iş insanları ve “üniversite hocaları” olabiliyor.

Peki, kanaat lideri veya önderi kavramı nedir? Kanaat liderleri toplumdan ileri midir?

Kanaat Lideri kavramı, psikolojik bir kavram olup, bireylerin ve toplumların anlama ve kavrama farklılıklarından ötürü, bir gruba veya topluluğa sosyal mesajları veya sosyal olayları, onların anlayacağı ve kavrayacağı dilde anlatan liderdir. Kanaat lideri, kendi grubu gibi yaşar.

Son cümleden hareketle kanaat lideri aslında kendi grubundan ileri bir düşünce yapısına ve bakışa sahip biri değildir. Dolayısıyla halen daha birey olamamış, sorgulama yetisini kazanamamış insanların keramet yükledikleri ama kerameti kendinden menkul birileri için kullanılan boş bir sıfattır.

Ülkemizin son yirmi yılında yönetim biçiminde oldukça etkili olan kanaat önderleri rüzgâra göre yelken açarak adeta bir fırıldak gibi dönmektedir. Bırakın sınıf sendikacılığını ücret sendikacılığı bile yapamamış sözde sendikal önderler günü kurtarma, kendilerine siyasal ve ekonomik getiri hesabıyla halktan, emekten ve adaletten yana görünüp kapalı kapılar arkasında iktidarla ve işverenle uzlaşmaktan utanmamış meydanlara çıkıp bu uzlaşmayı bir zafer olarak pazarlamaya çalışmıştır.

Öte yandan kitabı tek, peygamberi tek, emirleri tek olan ve ilk emri “İKRA yani OKU” olan İslamiyet’i ekonomik ve siyasal bir rant kapısı olarak gören tarikatlar ve bunlara açık ve örtülü destek veren siyasal iktidarlar tek bir din içinde onlarca “kanaat önderi” yaratmış her birinin rezillikleri paçalarından ve sakallarından akmaktadır. Temeli ahlak ve adalet olan dini değerleri her türlü ahlaksızlık için kullanmaktan çekinmeyen din tacirleri 12 Eylül’ün getirdiği Türk-İslam Sentezi ideolojisi içerisinde yüceltilmiş adeta kutsal bir yapıya büründürülmüş ve “Besmeleye Sığınan” sapkınlar ordusuna dönüşmüştür.

(https://www.gercekbandirma.com/besmeleye-siginan-sapkinlar)

Kişisel olarak sendika ağalarının, şeyh bozmalarının ve toplumsal gruplaşma içerisindeki pek çok sınıfın kendi içerisinde anlam yüklediği sözde kanaat önderlerini anlayabiliyorum. Benim anlayamadığım üniversite camiası içerisinde sözde “bilim insanı” “aydın” olup ahlaki ve kültürel değerlerin savunucusu olanların yalpalaması, ikiyüzlülüğü ve ahlaksızlığıdır. Bu tip insanların siyasal ve özel yaşam alanlarına baktığınızda mideniz kaldırmaz. Örneğin ilahiyat profeförü… Televizyonlarda program yapmaya başlayınca birden ünleniyor para kazanmaya başlıyor. Herkese ahlak dersi veriyor ama savunduğu aile değerlerini bir anda ayaklar altına alıp sekreteriyle kırıştırabiliyor. Şu itirazı duyar gibiyim. Gönül bu ota da konar (.)oka da konar. Eyvallah buna itirazım yok ama her şeyin bir ahlaki ilkesi ve temeli olmalı. Nasıl mı? Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Toplumun bir kesiminde öne çıkan birisiniz. Kırk yıla yakın bir aile geçmişiniz var. Ortada hiçbir sorun yok. Ama birden andropoza girip kendinizden yarı yaş küçük (Kızınız yaşında) bir insana ilgi duymaya başlıyorsunuz. Oysa biliyorsunuz ki o insan başka biriyle yaşıyor. Hatta onun gece yarılarına kadar başka biriyle görüştüğünü, yazıştığını birçok şeyi paylaştığını biliyorsunuz. Sosyal medya aracılığı ile bir yıla aşkın bir süre mesajlarla o insanın aklını karıştırıyorsunuz. Ama siz sahip olduğunuz sosyal, kültürel ve ekonomik güç ile yatlar, katlar ve lüks yaşam vaatleriyle daha net bir ifadeyle bütün gücünüzle saldırıya geçiyor elde etmek istiyorsunuz. Helvacı örneği ile açıklamaya çalışayım. Diyorsunuz ki un var, şeker var, yağ var. O zaman ben Helvacı’yım diyorsunuz. Sakın ola bu örneğime Helvacı’lar veya soyadı Helvacı olan varsa alınmasın. Aklımca örnek verdim. Şimdi bu Helvacı örneğinden hareketle…. Eğer bu tip Helvacı’lar üniversite camiasında ise işte orada ben zorlanıyorum. Çünkü tarikat-cemaat ve siyaset üçgenindeki Helvacıları anlıyorum ama üniversite camiasında seksen yıla yakın bir süre bilime önderlik eden Helvacı’ ları anlamıyorum.

Sanırım sorun bende. Ya da yılardır eğitim ve öğretim camiasında bize öğretilen temel ahlak ilkelerinde.

Bana bunun açıklamasını yapabilecek Unu, şekeri, yağı olan bir Helvacı varsa mutlu olurum.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir