Her erkek bir kadının eseridir

Uncategorized

Written by:

Biz erkeklerin hoşuna gitse de gitmese de, biz erkekler kabul etsek de etmesek de, dünyanın neresinde hangi koşullarda doğarsak doğalım, hangi ırktan, dinden, mezhepten, kültürden ve de tabii sosyal sınıftan olursak olalım kadınların bizleri büyüttüğü ve son tahlilde gönüllerine, hayallerine ve belki de korkularına göre şekillendirdikleri gerçeğini illa ki kabul etmek durumundayızdır. Dolayısıyla istisnasız her erkek aslında bir kadının eseri ya da bir anlamda ürünü olmakla beraber zamanı geldiğinde başka bir kadına teslim edilmesi gereken kıymetli bir emanetidir de aynı zamanda.

Kimi kadınlar Selahattin Demirtaş’ın eli öpülesi annesi Sadiye Demitaş örneğinde olduğu gibi uzun yıllara yayılan nefis bir işçilikle, üstelik o zor coğrafyaya rağmen, genç bir delikanlıdan, zamanla topluma mâl olan, toplumun umudu haline dönüşen harika bir “evlat” + “eş” + “baba” + “lider” ve bütün bu hasletlerin birbirlerine coşkuyla döküldüğü tam teşekküllü bir “adam” imal ederlerken ve zamanı geldiğinde de o ziyadesiyle olmuş “adam”ı, o adamın hak ettiği, o adamı hak eden harika bir kadına, adeta asillik timsali olan müthiş bir eşe ve yoldaşa gönül rahatlığı ile teslim ederlerken…

Kimi kadınlar Mehmet Baransu’nun eli öpülesi annesi Hatun Baransu örneğinde olduğu gibi diğer evlatlarındaki özeni bu evladında da göstererek kusursuza yakın, muhteşem bir mesai sonucunda ihtiraslı ve heyecanlı toy bir Anadolu delikanlısından, genç bir gazeteci adayından, zamanla evrensel ölçekte büyük bir gazeteciye, bu toprakların adeta Dreyfus’una dönüşen ve bu uğurda da bedel ödemekten zinhar korkmayan son derece yürekli bir “adam” imal ederlerken ve zamanı geldiğinde de o olmuş “adam”ı, o adamın hak ettiği, o adamı hak eden fedakar bir kadına, en az kocası kadar cesur bir eşe gözleri arkada kalmadan teslim ederlerken…

Kimi kadınlar Osman Kavala’nın eli öpülesi annesi Necla Kavala örneğinde olduğu gibi aslında gayet varlıklı bir aile oldukları için tıpkı memleketin diğer “tuzu kuru” zenginleri gibi oğlunu çok rahat bir şekilde “el bebek gül bebek” yetiştirmek varken, o genç delikanlıdan bu toprakların pek de alışık olmadığı üzere yiğit bir burjuva imal ederlerken ve zamanı geldiğinde de o olmuş “burjuvayı”ı, o burjuvanın hak ettiği, o burjuvayı hak eden harika bir entelektüele, asil bir bilim ve kültür insanına, yaşadığı tüm hukuksuzluğa rağmen duruşunu bir milim bile bozmayan bir vakur eşe gururla teslim ederlerken…

Kimi kadınlar Can Atalay’ın eli öpülesi annesi Şükran Atalay örneğinde olduğu gibi gıpta edilecek bir özveri ile toplumsal meselelere duyarlı genç bir delikanlıdan, zamanla o meselelerin üzerine korkusuzca gitmekten çekinmeyen gerçek bir hukuk ve adalet insanı imal ederlerken ve zamanı geldiğinde de o olmuş hukuk insanını, o hukuk insanının hak edeceği, o hukuk insanını hak edecek bir eşe teslim edeceklerken…

Kimi kadınlar da kaba saba, özensiz bir mesai sonucunda hiç büyüyemeyen ve de yıllar geçse de asla büyüyüp olgunlaşamayacak olan son derece ırkçı, mezhepçi, dinci, kinci ve fevkalade yağmacı şımarık oğlan çocukları imal ederek o evlatlarını günü ve zamanı geldiğinde tıpkı kendi evlatları gibi “fason ve kalitesiz” bir üretime tekabül eden bir başka kötü insana, silik bir eşe teslim ederler.

Ve ne yazık ki o “olmamış”, hiçbir zaman da olmayacak olan çocukları da sadece bu yalnız ve çileli ülkenin değil, diğer kadınların neredeyse bütün ömürlerini ortaya koyarak büyük fedakarlıklarla büyüttükleri evlatlarının ve o evlatların kurmuş olduğu güzel ailelerin, iyi ve namuslu insanların başlarına bela olurlar. Gökyüzünü onlara süresiz haram kılmak için her türden hukuksuzluğun ve vicdansızlığın yüklenicisi olmaktan zerre çekinmezler, utanmazlar.

Uğur Güney Subaşı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir