AKP’NİN ÖNLENEBİLİR YÜKSELİŞİ BÖLÜM 3

AnalizPolitika

Written by:

AKP’NİN ÖNLENEBİLİR YÜKSELİŞİ

BÖLÜM:3

DÖNME DOLAP

7 Temmuz 2002 günü Bursa’nın Keles ilçesinde düzenlenen Türkmen Kurultayı’nda kürsüye çıkan koalisyon ortağı Devlet Bahçeli “ 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçim olsun” dedi. Bahçeli’nin iki dudağının arasından çıkan sözlerin faturasının neler olabileceğini kimse tahmin edemezdi. Gün gelecek rejim değişecek parlamenter sistem yerini başkanlık sistemine geçirecek Bahçeli’de bu değişimin saç ayaklarından biri olacaktı.

Seçim telaşı ülkeyi sarmıştı. Zaten daha 1 yıl önce yaşadığı ekonomik krizin sancılarını yaşayan Türkiye, bu ekonomik sıkıntıda seçime parayı nereden bulacaktı? Esnafa, işçiye, işsize, öğrenciye para bulamayanlar seçim için ne hikmetse parayı bulmuş bol keseden bayrak, afiş,  yemek, yardım adı altında devletin ekonomik sıkıntıda olan halkına yardım etmesi gereken parayı seçime harcıyorlardı. Anketlerde 2 parti yarışıyordu. İslamcı geçmişlerine ilave seküler sos ile pişirilip servis yapılan AKP ve hizipçi söylemlerine ilave hükümet kurtarması ve devirmesiyle meşhur Baykal’ın başında olduğu CHP. Siyasal partilere öfke dolu olan halk, hangi partiye oy atacaktı? Televizyonlarda her gün AKP mi CHP mi tartışmaları yaşanıyordu. AKP parti programı içine libaralizm katılmış biraz milliyetçilikle süslenmiş sosyal demokrat partilere parmak ısırtacak cinstendi. Üstelik geçmişte solculuğuyla nam salmış bazı isimleri de içerisinde barındırıyordu. Erdoğan o yıllarda “Biz gömlek değiştirdik” diyecek islami geçmişini fabrikadan yeni çıkmış liberal bir gömlekle değiştirecekti. İktidar için inançlarını değiştirecek bir yapıya halk güvenir miydi? İkinci bir yol yoksa başka şansları olamazdı elbette. 25 Ekim 2002 tarihinde büyük buluşma gerçekleşti. Türk televizyon tarihinde en büyük raytinge ulaşan tartışma programı başladı. Uğur Dündar moderatörlüğünde Kanal D ekranlarında  Azametli Baykal ile Mağdur Erdoğan kapışması. Dersine çok iyi çalışmış bir Erdoğan ve ezber bilgilerle konuşan Baykal. O yıllardan bu yana hep söylerim Erdoğan’a iktidarın ve tek adamlığın kapısını açan o yayındır. Sosyal demokratları, bazı üst kültür grubunu etkileyebilen Baykal halka dokunamamıştı. Yayında ben simit sattım da okudum diyen Erdoğan fakir halka yeni bir umut kapısı açmış, vaatleriyle halkın gönlüne girivermişti. 3 Kasım sonuçları ile AKP %34.29 CHP %19.38 oy almıştı. Meclise ancak 2 parti girebilmiş. 363 milletvekili ile AKP tek başına iktidar olmuştu. O yıllarda siyaset yasağı sebebiyle milletvekili olamamış olan Erdoğan yerine sevgili kardeşi Abdullah Gül başbakanlığa getirilmişti. Cumhurbaşkanlığı döneminde de adeta AKP noteri gibi çalışacak olan Gül’ün başbakanlığını da bit tür staj dönemi olarak değerlendirebiliriz. Parti içindeki kararlarıyla olmasa da halka hitabında demokrasiye olan bağlılığıyla tanınan Baykal “Bu böyle olmaz “ diyerek Siirt seçimleriyle Erdoğan’ın başbakan olması için var gücüyle çalışacak hatta Siirt’teki tek milletvekilini de bu uğurda AKP’ye kaptıracaktı. Ama olsundu demokrasi kazanmalıydı. Baykal’ın arzu ettiği demokrasi antidemokrat dönemin başlangıcı oldu. Erdoğan 14 Mart 2003 tarihinde Başbakanlık koltuğuna resmen oturdu. 2007 genel seçimlerine kadar sürecek olan 59.Hükümet dönemi dünyanın para konusunda en rahat olduğu dönemlerden biriydi. Bununla birlikte Türkiye’de para hafif hafif el değiştirmeye başlamış yeni yeni zenginleşen ve kısa süre sonra ülke ekonomisinin bel kemiği olacak müteahhitler dönemi başlamıştı. Bu müteahhitler kısa sürede büyük paralar kazanacak, ülkenin enerji, medical, gıda ve medya dünyasını satın alacaklardı. Hızla yapılan özelleştirmeler bu türedi zenginlerin devlet mallarını düşük fiyatlarla satın almasıyla adeta bir ahtapotun kolları gibi hem özel sektörü hem de kamusal sektörü saracaktı. AKP iktidarıyla ülke bir anda dünya çapında başarılar kazanmaya başladı. Yıllardır beklenen iki etkinlikteki başarı ülkemin halklarının küçük evlerinde büyük hayallere kapı aralıyordu.  2002 dünya kupası üçüncülüğü ve yıllardır bozguna uğradığımız 2003 Eurovision birinciliği AKP’nin başarısı olarak lanse ediliyordu. AKP’li önemli isimler o tarihin en çok izlenen tv dizilerine konuk oyuncu olarak katılıyor bizde sizin gibiyiz biz aynıyız imajı çiziyorlardı. Önce yapım şirketleri ardından yayın kuruluşları bir bir el değiştiriyor. AKP’ye yakın iş insanları tarafından satın alınıyordu. Eski solcu hatta komünist bilinen isimler AKP’ye kayıt yaptırıyor, Mevlevi ayinlerine katılıyor mevleviler döndükçe onlar huşu buluyordu. Aynı tarihlerde AKP’yi dini değerleri siyasete alet etmekle suçlayan CHP cuma namazlarına gitme kararı aldı. Camiye rozetlerle gidilecek ve dinsiz sanılan CHP dindar olduğunu halka kanıtlayacaktı. 2007 yılında yapılan seçimler de % 46.58 ile tek başına iktidar yine AKP oluyordu.  CHP ise %20.87 ile ikici parti olmuştu. 2002’de ülkeyi erken seçime götüren MHP’nin ise halk tarafından cezalandırılması bitmiş %14 oy oranıyla üçüncü parti olarak meclise girmişti. Kıyaslı sonuçlara göre halk tek başına iktidardan memnun ama tek başına muhalefetten memnun değildi. Seçimden kısa bir süre sonra yapılan Cumhurbaşkanlığı referandumunun sonuçları CHP’de şok etkisi yaratmıştı. Evet %68’di. Asıl sorun muhalefetin kendini anlatamamasıydı. CHP iktidar alternatifi olamıyordu. Kadroları halka uzaktı. Ki bunu fark eden dönemin yetkilileri 17Kasım 2008 tarihinde sadece CHP’lileri değil ülkeyi şoka sokan bir açılım yaptı. Yıllardır kendini laikliğin teminatı, kurucu iradenin günümüzdeki temsilcisi olarak tanıtan CHP çarşaf açılımıyla kendi varoluşunu inkar ediyordu. O dönem ki CHP yetkilileri sol anlayıştan umudunu kesmiş olacak ki sağa dümen kırıyor, islamda hala varlığı tartışılan çarşaf ile laikliğe meydan okuyor, AKP’ye siz türban derseniz biz de el yükseltir çarşaf deriz diyerek kurucu iradenin devrimlerine ihanet ediyordu. Üstelikte bunu kadın ve kadın bedeni üzerinden yapıyor, sağa doğru yol alırken siyasette kadını acımasızca kullanıyordu. Kadını adeta giysi taşıyan cansız bir mankene çeviriyordu. Bu çarşaf açılımının mantığı, ne amaçla böylesi bir oyuna başvurulduğu bugün hala meçhul. Bilinen tek şey CHP sağa dümen kırdıkça AKP ve tek adamlık güç kazanıyordu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir