AKP’NİN ÖNLENEBİLİR YÜKSELİŞİ 2.BÖLÜM

AnalizPolitika

Written by:

AKP’NİN ÖNLENEBİLİR YÜKSELİŞİ

BÖLÜM 2

ÖLÜM GÖĞÜN YÜZÜNDE

Tansu Çiller başbakan olmuştu olmasına ama iktidarının ilk iki haftasında 2 Temmuz Sivas ve 6 Temmuz Başbağlar katliamları ile pimi çekilmiş bir bomba bulmuştu kucağında. Aslında Sivas olaylarının gecesi yaptığı açıklamada niyetini belli etmiş bugünlere selam göndermişti “ Çok şükür otel dışındaki vatandaşlarımızın kılına zarar gelmedi” diyerek. Evet otel dışındaki gözü dönmüş güruh vatandaştı, otel içindeki aydınlarsa yakılıp yok edilmesi gereken hainlerdi. Anlam verememiştim nasıl olurdu da insan yakan insanların kıllarına zarar gelmemesi sevindirici olurdu? Yıllar sonra sonuçlanan davalarda affedilen katliam sanıkları için dönemin başbakanı, Çiller’in halefi Recep Tayyip Erdoğan “Hayırlısı olsun” diyecekti. Beraat karalarının alındığı dönemin sol örgütleri, muhalefet partileri ise sözde tepkiler vererek sessizliği uygun bulacaktı. Ne de olsa katliamın olduğu yıllarda SHP iktidar ortağıydı. Türkiye solunun önemli isimlerini bünyesinde barındıran SHP dönemin sol ideolojisini kısmen de olsa mecliste temsil ediyordu. Ancak 89 seçimlerinde aldığı oyları koruyamamış, belediyelerdeki kötü yönetimleri sebebiyle halka umduğunu verememişti. Öyle bir hale gelmişti ki SHP, meclise kendi listelerinden soktuğu DEP’li vekilleri dahi koruyamıyor, uçaktaki bombaların kayışlarının gevşediği gerekçesiyle Şırnak’ta katledilen 38 masum insanın hakkını savunamıyordu. Görünüşte ve söylemde sol değerleri savunuyor iş icraate geldiğinde DYP’nin payandası oluveriyordu. Dönemin Üniversiteli gençleri ise inandıkları değerlere sahip çıkıyor, örgütlenip sokağa çıkıyorlardı. Polis, cop marifetiyle bu gençlere devletin şefkatli yüzünü gösteriyor, işkencehanelerde misafir ediyorlardı. Erdal İnönü başbakan yardımcısıydı ama sol yine tecritte gün sayıyor, kayıplarını bulmak için seferber oluyordu. Belki de bu gidişatı öngören ve kendine yediremeyen İnönü Sivas ve Başbağlar olaylarının hemen ardından 1993 haziranında siyaseti bırakacağını açıkladı. Yerine Murat Karayalçın geldi. BASK modelini deneyeceğini Avrupa Konseyinde dile getiren Çiller neden bilinmez çark etmiş terörle mücadeleye başka bir boyut kazandırmıştı. Listeler dönemi başlamıştı. Listede adı olan iş adamları, mafya liderleri, bürokratlar bir bir öldürülmeye başlanmıştı. Behçet Cantürk’ün öldürülmesi ile başlayan bu dönem ne hikmetse uyuşturucu ticaretini yöneten mafya babalarını hedef almıştı. Devlet adeta mafyalaşmış, hukuku askıya almış cezayı kendi kesiyordu. İnfazlar bitmek bilmiyordu. Bizler televizyon karşısında ergenliğimizin kafa karışıklığında sanki bir tür aksiyon filmi izler gibi izliyorduk ülkeyi ana haber bültenlerinde. Bizlerden hemen hemen 5-6 yaş büyük gençlerse vehameti kavramış, eylemlerle dur diyordu bu cinayetlere üniversite kampüslerinde. O dönem çeşitli şekillerle ortadan kayboluveren gençlerin akıbeti bugün hala bilinmemektedir. Kemiği, eti sanki kapı önlerine konmuş anneler Taksim’de Galatasaray Lisesinin karşısında kaybolan evlatlarını arıyorlar, polis orada da devletin şefkatli elini annelere gösteriyordu. Ben annemin kanatlarının altında kucağında oturuyordum da ya bu annelerin evlatları? Kısaca kadın bir başbakanımız, sol bir koalisyon ortağımız, dış  dünyada gelişmekte olan bir ülkemiz vardı ama işin iç yüzü cinayetlerle yönetilen, gençlerin kaybedildiği, terörün tırmandığı, ekonominin yan bastığı bir ülkeydik biz. Öyle bir ülkeydik ki biz 94 yerel seçimlerinde kendini sol olarak tanımlayan 3 parti kaybedeceklerini bile bile ayrı adaylar çıkarmış, İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan’a, Ankara’da İ. Melih Gökçek’e yani islami parti Refah’a belediyeleri bilerek ve isteyerek “hediye” etmişti. İşte ülkenin 2000’li yıllarına hükmedecek siyasal islam kendine sol adı veren 3 partinin kişisel hırsları, iktidar düşkünlüğü sebebiyle böyle yükselişe geçmişti. 1995 yılında büyük umutlarla bir birleşme gerçekleşti. SHP ve CHP solda birlik mesajlarıyla CHP çatısı altında birleşmeye karar verdi. Kısa sürede genel başkanlığa gelen Deniz Baykal partiyi kendi doğruları ile dizayn etmeye başladı.  SHP’den gelen isimleri etkinsizleştirerek,  gençlik hareketlerini engelleyerek yıllar sürecek muhalefet partisi başkanlığını böyle kurmuştu. Solun doğasında var olan sorgulamayı parti içi disiplin mekanizmalarını kullanarak partiyi eleştiren partilileri parti dışına atarak bugün ülkenin geldiği yere kendince katkılarını sunmuştu. Sol CHP’de suç olmaya başlamıştı. SHP’nin kullanamadığı yerel yönetim avantajını Refah Partisi çok iyi kullanmış, fakir halka, gecekondu mahallelerine sadaka kültürüyle oy devşirmeye başlamıştı. Birkaç sene önce solun kalesi olan dar gelirli, işçi ailelerinin oturduğu yerler Refah partisine kaymaya başlamıştı. 24 Aralık 1995 seçimlerinde Refah birici Parti olmuş CHP ise %10 barajını burun farkıyla geçmişti. %21.3 oy alan Erbakan’a karşın Deniz Baykal %10.75 oy alabilmişti. Dönem “sen mi başbakan olacaksın yoksa ben mi?”pazarlıklarıyla geçerken güç bela kurulan ANA-YOL hükümeti meclisten güven oyu alamadı ve REFAH-YOL hükümeti kuruldu. İslami söylemler ve adına adil düzen denilen akıllara seza ekonomi politikasıyla Necmettin Erbakan başbakan olmuştu. Siyasal islam koalisyonla bile olsa iktidardı ve artık ülke giderek kaosa sürükleniyordu. 3 Kasım 1996 gecesi Susurluk’ta gerçekleşen kaza Polis, Mafya, Siyasetçi üçgenini açığa çıkardı, hemen ardından Civangate skandalı, Çakıcı’nın infazları, medyanın serkeşliği… Sanki ülkece hepimiz freni boşalmış  bir kamyon gibi tepe taklak gidiyorduk. 28 Şubat kararları kimine göre laikliğin teminatı kimine göre postmodern darbeydi. Bana sorarsanız ne darbeydi ne de teminat. Birilerinin uygun gördüğü yasakların uygulandığı, ülkeyi bugünlere taşıyacak bir süreçti sadece. 1999 seçimleri ile ülke yeni bin yıla Ecevit, Yılmaz, Bahçeli üçlüsünün kurduğu koalisyon ile girdi. Aynı yıl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Siirt’te okuduğu bir şiir sebebiyle 4 ay hapis yattı. Siirt nasıl bir büyüye sahipse aynı şehirde okuduğu şiirle hapse giren Erdoğan birkaç yıl sonra aynı şehirde yapılıverecek bir ara seçimle başbakan olacaktı. Ecevit hükümeti döneminde yaşanan ekonomik sıkıntılar, binlerce kişinin ölümüne sebep olan büyük deprem gibi felaketler 2001 yılında yaşanan büyük krizle birlikte ülkem giderek büyük bir karanlığa el uzatıyordu. Bir otel lobisinde meyve şerbetleri eşliğinde yapılan bir toplantı ile ülkeye yeni bir parti, yeni bir lider kazandırılıyordu. Bense büyüyordum…

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir