Kanlı Tahta

AnalizPolitika

Written by:

Savaş sonrasında kurtulmayı ve kaçmayı başarmış bazı eli kanlı Nazilerin başta Güney Amerika olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde gerek Batılı istihbarat kurumları sayesinde gerekse de kendi çabalarıyla saklandıkları ve o lanet ömürlerini huzur içinde sonlandırdıkları iyi bilinen ve bazı liderlerin ya da ülkelerin utanması gereken tarihi bir gerçekken; özellikle de Amerikan kamuoyunun dikkatinin bu kaçak Naziler ve bu canilerle devlet bazında kurulan bazı “kaçak” ilişkilerin üzerine bir kez daha yoğunlaşması, başrollerinde usta aktör Al Pacino’nun, ki yanlış hatırlamıyorsam kendisinin ilk dizisidir, ve Logan Lerman’ın yer aldığı 2020 yapımı Hunters dizisinde Birleşik Devletler’de sahte kimliklerle saklanan bazı kaçak Nazilerin peşine düşen bir grup idealist Musevi savaşçının “hafifmeşrep” maceralarının anlatılması sebep olmuştu.

Hani doğrusunu söylemek gerekirse bazı sahnelerin amatörce çekilmiş olmasından, karakterlerin fazlasıyla karikatürize edilmesinden ve de kötü değil, çok kötü oyunculuk performanslarından dolayı benim pek hazzetmediğim ve 3 veya 4 bölüm sonra da izlemeyi bıraktığım bu vasat dizinin ilk bölümlerinde son derece ilginç, ancak bir o kadar da hüzünlü bir sahne canlandırılmıştı.

O sahnede soykırım kamplarında bulunan bazı Yahudilerin, satranç müptelası bir Nazi subayı tarafından canlı “satranç takımı” haline getirilerek büyük bir alana yayılmış satranç tahtası üzerinde kendilerine söylenen satranç hamlelerine göre karşısındaki rakiplerini oyun dışına atmaları, yani öldürmeleri emredilmişti.

Aslına bakarsanız, bu sahneyi izlerken buram buram sadizm ve egoizm kokan bu vahşiliğin milyonlarca insanın gaz odalarında acımasızca yok edildiği o korkunç dönemde değişik formatlarda da olsa gerçekten yaşanmış olması ihtimalinin hiç de öyle uzak olmadığını düşünmüştüm. Zira, savaşı kanlı bir oyuna çevirmekte oldukça mahir olduklarını 1939-45 arasında tüm dünyayı kozalak gibi tutuşturarak defalarca ispat etmiş böylesine hastalıklı, ırkçı bir zihniyetin, pek tabii ki kadim bir zeka oyununu kanlı bir savaşa kolayca dönüştürmesi de kaçınılmaz olacaktı!

İnsanların kanlı bir satranç oyununun canlı “piyonları” olarak görülüp hunharca kullanıldığı o sadist dünlerden kopya çekercesine, günümüzün modern(!) zamanlarında ve devletlerinde de bu türden kanlı tahtalara ve o tahtaların talihsiz oyuncularına hala ve ne yazık ki sıklıkla rastlıyor olmamız, insanlığımız ve medeniyetimiz adına gerçekten de utanç verici bir realitedir.

Ki o kanlı tahtanın oyuncuları ya da bir başka ifadeyle kurbanları bazen sırtlarında çantaları, kucaklarında çocuklarıyla komşu bir ülkeye tüm çaresizlikleriyle sığınmak zorunda kalan gözü yaşlı mülteciler olurken; bazen de ülkelerini tek başına yöneten hasta ruhlu cüretkar bir diktatör tarafından açılan manasız bir savaş sebebiyle içerisinde kendisiyle aynı dili konuşan, aynı dine inanan, dolayısıyla tepeden tırnağa aynı kültüre mensup insanların yaşadığı komşu bir ülkeye kendisine ait olmayan toprakları ve daha acısı da hayatları silah zoruyla ele geçirmek, zapt etmek için gönderilen; pardon tahtada hışımla öne doğru “sürülen” askerler olabilmektedir.

İşte atılan bütün o milliyetçi sloganlar, gösterilen dini referanslar ya da yüksek perdeden atılan kallavi tehditler bu kanlı satranç tahtasının hiçbir şekilde dağıtılmaması üzerinedir.

Zira, özü itibariyle son derece anlaşılır güvenlik sorunlarını komşularıyla karşılıklı diyalog yoluyla çözmek yerine; bu haklı kaygılarını komşularının topraklarına tümen tümen asker yığarak çözmeye çalışan malum diktatörlerin de, hiçbir zaman olmayacak, gerçekleşmeyecek “NATO” hayalleri uğruna komşusunun son derece anlaşılır güvenlik taleplerini ya da endişelerini ısrarla ve inatla yıllarca geri çeviren, görmezden gelen, umursamayan ve işi ülkesinin içerisinde komşusunun dilini yasaklamak gibi abuk sabuk noktalara taşıyan demokratik siyasilerin de bu kanlı oyuna ve bu oyunun kadersiz oyuncularına her zamankinden çok daha fazla ihtiyaçları vardır artık.

İhtiyaçları vardır, çünkü onlar da gayet iyi bilmektedir ki olası bir “şah-mat” durumunda şahın da piyonların da aynı torbaya konulacağı satranç dünyasına ait kadim bir gerçektir!..

Uğur Güney Subaşı.

Mart, 2022 (Başkanı bırakın)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir