Ben unutmak istiyorum ya la!

Analiz

Written by:

“Unutmak kelimesi undan çıkmış. Bildiğimiz un yani, hamur işi, öyleymiş. Unutmak için un ufak etmek gerekiyormuş. Birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. Öyle yavaş yavaş gidermiş, yavaş yavaş unuturmuşsun. Gözleri, kaşı, burnu ile kulağı, sesini yavaş yavaş…Unuttuğun zaman da o kişi olmazmış. Hatırlamazmışsın yani. Sonra unuttuğunu unuturmuş insan. Ben unutmak istiyorum ya la! Her gün ne zaman unutacağım diye soruyorum kendime, her sorduğum zaman da her şeyi yeniden hatırlıyorum ben. Hem de çok daha net!”

Kendi tabiriyle anlatırsak eğer, hayatının hiçbir döneminde iyi bir adam olamayan; ancak kimsenin de adamı olmayan Behzat Ç. amirimizin ağzından değil, o kocaman yüreğinden ilmek ilmek dökülen bu efsane haykırış ile sona ermişti Türkiye televizyon tarihinin tartışmasız en nadide, en muhteşem işlerinden birisi olan efsane dizi Behzat.Ç.

Çünkü mutlu olma yolunda ipi göğüslemeye ne vakit yaklaşsa, o kahpe felek eliyle “bitiş çizgisi”nin daima ileriye taşındığı; tüm sevdiklerinin bir bir öldürüldüğü zor bir hayatı yaşamaya ve sonunda da o yaşadıklarını unutmaya mecbur bırakılmıştı huzur fukarası Behzat Ç. amirimiz.

Ki, hayatını limitsiz bira içmeye ve telsiz dinlemeye vakfetmiş marjinal mesai yoldaşı Akbaba’dan gelen “Cinayet var aga!” haberlerini her defasında bu kadar içten sarılıp sarmalamasının belki de yegane sebebi, hayatı boyunca başına gelen bütün o felaketleri çalışıyorken; zihni meşgulken daha rahat unutabiliyor olmasıydı belli ki.

Her ne kadar hayatım boyunca bana çözmem gereken bir cinayetin anonsu geçilmeyecek olsa da, ben de tıpkı Behzat Ç amirim gibi yurttaşlıktan zamanla kurbanı haline dönüştüğüm bu lanet memlekette yaşadıklarımı, okuduklarımı, duyduklarımı ve tanık olmak zorunda olduklarımı tekmil-i birden unutmak ve mümkünse eğer unuttuğumu da sonsuza dek unutmak istiyorum artık.

Sınandıkları her türden hukuksuzluk karşısında kendilerini savunmak için ellerinde kalan tek şeylerinin “gerçekleri” olmasına rağmen, o gerçeklerin cari zalimler tarafından onları haklı çıkarmaya yetecek kadar “gerçek” kabul edilmemesini ve bu zalimler iktidarda kaldığı sürece de hiçbir zaman edilmeyecek olmasını; bu sebeple de içeride ya da dışarıda fark etmeksizin mahpushane çocuklarının ancak mektuplarla ya da kısa süreli telefon konuşmalarıyla büyümek zorunda kalmalarını unutmak istiyorum misal..

Hayatı boyunca insan hak ve hürriyetleri konusunda örnek gösterilebilecek sayısız çabalara imza atmış dünyaca ünlü bir hekimimizin hukuksuzca demir parmaklıklar ardına gönderilmesine ısrarla ve inatla seyirci kalmalarına rağmen, bazı kesimlerin kendilerini hala muhalefet olarak pazarlamalarını üstelik öyle parça parça da değil hani, imza atılan bu iğrenç samimiyetsizliğin tümünü birden sonsuza dek unutmak istiyorum. Ve mümkünse eğer, unuttuğumu da unutmak istiyorum!.

“Unutmak kelimesi undan çıkmış. Bildiğimiz un yani, unutmak için un ufak etmek gerekiyormuş. Birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. Unuttuğun zaman da o kişi olmazmış. Hatırlamazmışsın yani. Sonra unuttuğunu unuturmuş insan.”

Dolayısıyla ben unutmak istiyorum ya la! Her türden ahlaksızlığa, her türden ırkçılığa ve mezhepçiliğe lehimlenmiş bu betonarme sakilliğin ve utanmazlığın bir zırh gibi kuşanılarak bu kadim ülkenin “ideal vatandaş” eşkaline uymadığı düşünülen çocuklarını, gençlerini, kadınlarını ve erkeklerini hunharca yok etmeye yönelik başlatılan savaşlara sahne olmaya yıllardır doyamamış bu tükenmiş, bu bitmiş ülkenin bana ayrılan kısıtlı çeperlerinde yaşamak zorunda kaldığımı unutmak istiyorum.

Sonunda korkunç bir çığlıkla uyanacağımı çok iyi bildiğim hararetli bir kabusun parçası olmak istemiyorum daha fazla. Hızıyla üstümden silindir gibi geçip giden ve mutsuzlukla pişmanlık dışında bana yıllardır hiçbir şey vermeyen bu arsız zamanın artık yavaşlayarak ciğerlerimi huzur ve hürriyetle doldurmasını, böylece bu dünyanın keşmekeşini bana sonsuza dek unutturmasını istiyorum!

Unutmakla da yetinmeyerek geri dönmemek üzere “çektirip gitmek” istiyorum çocuklarını mutsuz ve kimsesiz eyleyen bu cinnet vatandan..Yavaş yavaş uzaklaşmayı değil, hızlıca kaçmayı istiyorum bu ırkçı, bu mezhepçi sahneden. Uyuşmak istiyorum bir daha hiç ayılmamacasına, unutmak istiyorum bir daha hiç hatırlamamacasına ve yok olmak istiyorum bir daha hiç dirilmemecesine!

(Başkan’a özgürlük, Baransu’ya özgürlük, Kuytul’a özgürlük, Kavala’ya özgürlük, Şebnem Hoca’ya özgürlük)

Uğur Güney Subaşı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir