Bazen bir fotoğrafa bakmak

AnalizPolitika

Written by:

Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir gazetecinin fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır.

Bazen birinin, bir gazetecinin fotoğrafına bakmak, özgürce yazmasın diye elleri kelepçelenen ruhu yiğit, mert bir gazetecinin kalemle kağıda ve tabii mesleğine olan sonsuz sadakatine üzerindeki tüm siyasi baskılara aldırmaksızın ve bu sadakatinin bedeli olarak da yıllardır demir parmaklıklar ardında yaşamayı göze alarak hiçbir şekilde ihanet etmemesinin, halel getirmemesinin birer gurur nişanesi olarak nefretten imal edilmiş o “utanç kelepçelerini” göğe doğru gururla kaldırmasına ve kendisini sadece uzun yıllara değil; aynı zamanda kimsesizliğe de mahkum edenlere karşı açık açık meydan okumasına tanıklık etmektir.

Sadece kendisinden değil, tıpkı kendisi gibi direnen, boyun eğmeyen ve asla da eğmeyecek olan diğer siyasi tutsaklara karşı da malum muktedirlerin elinde zamanla ucu kanlı bir mızrağa dönüşen “saray hukukuna” karşı elindeki o güçlü kaleminden ve kırılamayan inadından başka hiçbir kalkanı olmayan böylesine kararlı ve yalnız bir gazetecinin hemen hemen tek başına verdiği bu “haksız” ve “kirli” savaşı önünde sonunda mutlaka ama mutlaka kazanacağını bilerek ancak romanlarda ya da efsanevi gazetecilerin hayatlarının anlatıldığı Hollywood filmlerinde rastlayabileceğiniz türden bu tarihi kararlılığın önünde saygıyla eğilmektir.

Siyasetin sadece isteklerini değil; niyetlerini de yerine getirerek mesleklerine göz göre göre ihanet etmekten zinhar çekinmeyen cari adalet dağıtıcılarına karşı istihdam edilen bu haklı nefretin ve kızgınlığın bir kez daha bileylenmesini kahır dolusu istemektir.

Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir gazetecinin fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır.

Bazen birinin, bir gazetecinin fotoğrafına bakmak, ne vakit bir parça etini koparmaya çalışsalar, ellerinde olmadan derisinin daha da kalınlaşmasına sebep oldukları gerçek bir gazetecinin, üstelik bilekleri yıllardır kelepçeliyken bile, memleket hapishaneleri önünde İYİ’ler tarafından atılan “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” afili sloganlarının kendisi ve ya da tıpkı kendisi gibi bu rejimin birer uysal muhalifi olmayı reddeden; buna mukabil bizatihi rejimin muhalifi olmayı hayat pedalleri haline getiren malum tutuklular söz konusu olduğunda aynı İYİleştirilmiş, sadeleştirilmiş kitlenin birden bire sessizliğe bürünerek bu sefer “Kahrolsun hürriyet, yaşasın istibdat!” diye içten içe haykırmalarını ustalıkla açığa çıkartarak adeta turnosol kağıdı vazifesi gördüğünü hiçbir zaman unutmamaktır.

Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir gazetecinin fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır.

Bazen birinin, bir gazetecinin fotoğrafına bakmak, hayatın boyunca belki de hiçbir zaman karşılaşamayacağın, tanışamayacağın bir insanla, yiğit bir gazeteciyle aynı resmi saldırılara karşı sırt sırta vererek kader ve gönül birliği yapmayı istemektir. Irkçılıkla ve mezhepçilikle dibine kadar harmanlanmış adi zalimliğin bataklığında umarsızca debelenen bu yitik ülkede yaşanılanlardan; imza atılan hukuksuzluklardan, adaletsizliklerden fazlasıyla bıkarak, buraları, bu “cinnet vatanı” bir an önce terk etmeyi istemektir.

Demirtaş Başkan’a, Baransu’ya ve dili, dini, inancı, ideolojisi ne olursa olsun tüm siyasi tutsaklara koşulsuz özgürlük.

Uğur Güney Subaşı. Mayıs 2022, Adana

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir